‘Çocukluğundan beri yazı yazmayı seven ve bunu çok sonraları fark etmiş bir insan’ derdim kısaca.
Çocukluğumda yazı yazmayı çok severdim. Kendimce günlükler tutardım. Ama hiçbir zaman ‘Sevgili günlük, bugün…’ diye başlamazdı bu günlükler. Daha çok olanların yorumu gibi olurdu. ‘Hayat..’ ,’İnsanoğlu…’ falan gibi başlardı. Sonra bir gün annem bana , ‘Hatırlamak istemeyeceğin şeyleri neden yazıyorsun ?’ dedi. Orta sondaydım. O şimdi hatırlamıyor bile. Fakat nedendir bilinmez, bu cümle bende öyle bir korku oluşturdu ki artık rahatça yazamamaya başladım. ‘Ben böyle yazıyorum ama ya ilerde fikirlerim değişir ama ben eski fikirlerimle hatırlanırsam? Ya bu şekliyle yazdığıma pişman olursam? ’ korkusunu içimden atamıyordum. Lisede ara ara bir şeyler yazmış olsam da yazdıklarım düşünce ifade etmekten gitgide uzaklaşıp sıradan günlük anılara dönüştü. Sonra da tamamen bitti. Uzunca bir süre de yazmadım.
Okulu bitirip çalışmaya başladıktan bir süre sonra bunalmaya başladım. Sanki hayatımda çok önemli bir şey eksikti. Ama ne? Uzunca bir süre aradım ve sonunda hatırladım. Unuttuğuma şaşırarak… Nasıl on beş yaşına kadar kaç tane defter bitirdiğimi, iki arkadaşımı da alıp kendimce dergi çıkartmaya çalıştığımı, erkek arkadaşlarım sevgililerine versin diye onlara şiir yazıp verdiğimi unutmuş olabilirdim ki? Daha doğrusu tüm bunların benim için ne anlam ifade ettiğini nasıl fark etmemişim? Hayat işte. Güzel unutuyoruz. Ya da güzel unutturuyorlar bize.
Baştan beri amacım hayatı anlamaktı. Bir yerde dinlemiştim. ‘Hayatın anlamı, çocukken yapmayı en çok sevdiğin şeyde gizli.’ diyordu. Sanırım benimkisi yazmakta gizli ve sanırım bu bir yolculuk. Yolculuğuma burada devam etmek istedim. Bu sebeple buradayım. Bazen denemelerimi, bazen okuduğum bir kitabın veya izlediğim bir filmin bende uyandırdığı duygu ve düşünceleri paylaşıyor olacağım sizinle.