SİNEKLERİN TANRISI
Henüz ergenliğe girmiş bir düzine çocuğu bir adaya koysak kuracakları düzen nasıl olurdu? Çocuk saflığıyla bir dayanışma örneği mi sunarlar bize yoksa çocuk bencilliğinin çıkmazlarını mı?
Çocukları saf ve temiz kabul ederken çoğu zaman onların yetişkinlerin gizli birer taklitçisi olduklarını unutuyoruz. Bebeklikten itibaren bir yetişkin tarafından bakılması gereken bu varlıkların saf ve etkiden uzak bir varoluşları olduğunu düşünemeyiz. Örnek alacağı bir varlık olmadan yetişmesi imkansız bir canlıdan bahsediyoruz.
Bu açıdan on iki yaşına henüz dayanmış bir düzine çocuğa baktığımızda karizmatik bir lider olan ama aslında akla dayalı bir sistem kurma becerisi olmayan birini (Devlet Yöneticileri- Ralph ), mantıklı fikirler öne süren ama bunu gerçekleştirecek lider ruhu, cesareti ve becerisi olmayan birini (bilim insanları, akademisyenler – Domuzcuk), sisteme gerçekten faydalı alanlarda hizmet edip yine de bir gruba ait olma isteği taşımayan, kendiyle vakit geçirip kendi duygusal ve düşünsel yolunu çizmeye çalışan birini (Düşünürler, bilgeler, filozoflar- Simon), güç zehirlenmesi yaşayıp varlığını şiddet ve otorite üzerinden kurmaya çalışan birini (Teröristler ve savaş yanlıları- Jack), içinde şiddet eğilimi olan ama başlangıçta liderlik edecek kadar cesareti olmayan, ortamını bulduğunda liderinin yerine geçmeye hazır ve şiddette sınır tanımayacak olan birini (maşalar, sağ kollar- Roger) ve güçsüz kalan, biraz da tembel ve hazcı olan, güçlü kimse onun emrine giren ayak takımı olmaya hazır birilerini ( Bilinçsiz vatandaşlar- Jack’ın kabilesine katılanlar) görebiliriz. Tertemiz sayfalara sahip pırıl pırıl gençler değil.
O yaşa gelene kadar kişilikleri içerde yetişkinlerden gördükleriyle ve duyduklarıyla zaten şekillenmiş insanlardır bunlar. On iki yaşında da olsa yirmi iki yaşında ya da elli iki yaşında da olsalar bu insanların kuracağı düzen birbirinden çok da farklı olmayacaktır. Testide ne varsa dışına o sızacaktır.
Daha küçük yaştayken birer boş levha olan çocuklar, gerçekten sevginin, adaletin, merhametin hakim olduğu bir dünyaya gelseler ve bu atmosferde yetiştirilseler o adada mahsur kaldıklarında yine de içlerinden kötülük çıkar mıydı bilemiyorum. Ama çıksa bile asla bu ölçüde çıkacağını düşünmüyorum. Çünkü en nihayetinde onları yetiştirenlerin kurduğu düzeni örnek alarak bir düzen kuracaklardı.
Fakat anladığım kadarıyla iyi bir ortamda yetişse bile insan tabiatı itibariyle iyidir diyemiyoruz. İnsan öyle bir varlık ki içinde iyiliği büyütebildiği ölçüde kötülüğü de büyütebilme becerisine sahip. Harika bir ortamda yetiştirilmiş olsa bile … ‘Şartlar’ onun ortaya koyacağı kişiliği belirliyor. Örneğin açlık, güvenlik problemleri olduğu zamanlarda ya da iş bölümü, mülk paylaşımı ve iktidar seçimi gibi konular söz konusu olduğunda içinden daha önce hiç ortaya çıkmamış bir yön ortaya çıkabiliyor.
Yine de şunu merak ediyorum: Dışlamak, küçümsemek, güç ve üstünlük isteği öğrenilen şeyler mi yoksa insanın tabiatında zaten var olan şeyler mi?
Bu kitaptan bir karakter olsaydım, kesinlikle Simon olurdum. Çünkü iki gruba da yardımcı olmak ve sorumluluk almakla beraber aslında hiçbir gruba ait olmayı istemiyor ve her fırsatta ormanın derinliklerindeki ıssız limanına kaçıyor. Ne canavardan korkuyor ne sineklerin tanrısından. Ne deniz kabuğu ona bir itaat nesnesi gibi geliyor ne de Jack’ın şefliği. Fakat yine de çok da çıkıntılık yapmıyor.