ACELE ETMEK
Bazen hayat içinde o kadar acele eder ve o kadar farklı şeyle uğraşırız ki asla tamamlanmışlık hissi ve bir şeyleri nihayete erdirmenin dinginliğini yaşayamayız. Evet, uyaranlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz ve evet belki de ilgilenmek istediğimiz ya da ilgilenmemiz gereken çok şey var. Peki, insan ne zaman yaşadığını hisseder? Koştururken mi? Yataktan acele ile çıkıp yine yatağa ‘acil uyumam lazım’ diyerek girdiğinde mi? Bu koşturmacada kendimize hakkımızı teslim ediyor muyuz gerçekten?
Her konuda mükemmel olmak ve her şeyle ilgilenmek, ilgilenebileceğimizi sanmak, her şeye yetişebileceğimizi sanmak, bir yanılsama. Günümüz dünyasında bu mümkün değil. İşte bu yüzden insan ‘en istediğini’, ’en ihtiyaç duyduğunu’ , ‘ruhunun en çok çağırdığını’ seçip onla ilgilenmeli. Günlük hayat akışının ve telaşesinin içinde yavaş yavaş o konuda bir doyuma ulaşmalı ve bu doyumu dinginlikle deneyimlemeli. Bir şeyi nihayete erdirdiği için kendini takdir etmeli ve sonra başka bir konuya geçmeli.
Ayrıca tam hissetmek için onca farklı şeyi deneyimlemeye ihtiyacımız yok. On meşakkatli yolla vardığımız noktaya iki farkındalıklı yolla da varabiliriz. Bunun için içgüdülerimize ve kendi bilgeliğimize güvenmeliyiz. Kendimizi dinlemeye ihtiyacımız var. Bunu yaptığımızda içgüdülerimiz bizi olduğumuzdan çok daha ileri bir noktaya kestirmeden götürüverir. Bu sayede o içimizi kemiren yetişememe duygusundan da kurtulmuş oluruz.
Zaman zaman durup ruhumuzun bize yetişmesine izin vermeli ve geldiğinde onu dinlemeliyiz. Çünkü hayatın özü koştururken yaşadıklarımızda değil dinginliğimizde fark ettiklerimizde gizli.