IKIRU
Yaşamak… Tüm hayatını sıradan bir memur olarak geçirmiş, bürokrasinin klasik çarklarında günü kurtarıp yokluk korkusuyla kazandığını biriktiren bir adam, emekliliğe yakın kanser olur ve hayatı sorgulamaya başlar.
Film çok derin ve birçok anlam barındırıyor. 1952’de çekilmesine rağmen güncelliğini koruyor. Bugünkü bizim hayatımızı anlatıyor. Ömrünü işinde geçiren ama işini fark yaratarak, üreterek değil daha çok günü kurtarmakla geçiren, farklı şeyler yapmak istediğinde sorun yaşayacağını düşünen, zaten farklı şeyler düşünmek ve yapmak için zaman bulamayacak kadar ‘daha önemli şeylerle’ meşgul edilen, her şeyin kağıt üstünde yolunda olduğu, gelecek kaygısı genlerine işlediği için aldığı parayla bir ev, bir araba almaya çalışan, bunun da yıllarına mal olduğu, bu süreçte yaşamayı unutan, aslında hiç öğrenmemiş olan bizleri anlatıyor.
Filmin başkarakteri, anlamı başkalarına faydalı bir iş yapmakta buluyor. Onun ölümünden sonra, bu sisteme, çalıştığı yerdeki tek itiraz, bir çalışanın sandalyesini devirmesi ve birkaç saniye sonra tekrar kaldırıp kaldığı yerden çalışmaya devam etmesi oluyor. Aynı biz.
Daha anlamlı bir hayat için benim bu filmden çıkarımlarım şunlar:
Hayatımızda samimi, doyurucu sosyal ilişkilerimiz olmalı.
Bir şekilde birilerine faydamız dokunmalı.
Tamamen kendimiz için yaşadığımız anlar olmalı.
Ya anlamlı bir iş yapmalı ya da işimizi bizim için daha anlamlı bir hale getirmeliyiz.